Güncel

ALT-RIGHT: BİR İSYAN PARODİSİ

Bir bunalım dönemi ideolojisi olan faşizm yine benzer koşullarda tarih sahnesine geri döndü. Ancak bu kez farklı bir kılıkla: Uluslararası bir akım olarak çevrimiçi neo-nazizm ya da yaygın adıyla “Alt-Right”. Kapitalist bunalımın kendi krizinin girdabını aşmak için kıvrandığı bir dönemde o eski hastalık tekrar nüksediyor. Faşizan siyasi hareketlerin propaganda ayağı olarak iş gören ve seçim kampanyalarına söylem cephaneliği üreten bu neo-nazi histerinin tüm dijital kamusallığa bir tümör gibi musallat olduğunu söylemek mümkün.

Adının aksine artık “alternatif” değil, dijital mecralarda son derece ana-akıma dönüşmüş bir eğilimle karşı karşıyayız. “Aile-birey-devlet” üçgeninden oluşan “dengeli ve âdil burjuva toplum” projesi iflas edince sistemdeki tüm arıza da yüzeye fışkırıp enfeksiyonu görünür kılıyor. Bu siber marazı hangi toplumsal süreçlerin tetiklediği konusundaki genel kanı ise “ABD ve Avrupa’da neoliberalizmin sosyal devleti tasfiye etmesi, göçmen sorunu vs ile eski ayrıcalıklarını yitirdiğini hisseden beyaz-üstünlükçü hınç”tan doğduğu yönünde. Ancak bu kavrayış, faşizmi rasyonalize eden bir izaha bürünme tehlikesi de taşıyor. Belki de uyku evresindeki bir mikrobun uygun koşullar bulduğunda ayaklanması gibi faşizm için de neoliberalizm sadece “doğru zaman” meselesidir. Bunalım dönemlerinde nükseden eski bir hastalık. Her zaman olan şey, gizli bir yasa gibi yine tezahür etmiş ve bastırılmış olan geri dönmüştür. Elbette kılık değiştirerek ve yepyeni bir formda.

“Alternatif sağ”, klasik ana-akım sağı fazlasıyla teslimiyetçi bularak ona “alternatif” bir söylem üretir. Bu yeni söylemde artık 19. yüzyıl Afrika plantasyonlarında köle kırbaçlayan Avrupalı’nın ağzından çıkmışçasına kesif ve süfli bir ırkçılık, belli etnisiteleri açıkça hayvanlaştıran arkaik sömürgeci jargon, her türden cinsiyetçi yaygara ve kitlesel katliam çağrıları sansürsüzce ve gururla çığırılarak ortalığı kaplar. “Alternatif” gibi görünen ise aslında yüzlerce yıldır zaten hüküm sürmüş olup büyük bedeller ve toplumsal mücadeleler aracılığıyla yenilerek mahkûm edilmiş arkaik ve geleneksel fikirler/değerler setidir.

Bugün tarihsel faşizmin kılık değiştirmiş, yenilenmiş, son moda gençlik jargonu ve mizahıyla kuşanmış, tarihsel pasını üzerinden söküp atmış ve artık  “cool” addedilen bir varyantıyla karşı karşıyayız. Eski zamanların savaş cephelerinde alt edilen klasik faşizm, objesini güncelleyen zelil bir enerji olarak âdeta tekrar enkarne oldu. Modernizmin çocuğu olan ve anti-semitizmden beslenen tarihsel faşizmin yerine bugün artık postmodernizmin gayrımeşru çocuğu olan ve nefret nesnesi ekseriyetle Yahudilerden göçmenlere kaymış, başıboş ve vulgar bir akım ikame olmuştur. Bu çevrimiçi evrende uzun ve yıkıcı toplumsal mücadeleler sonucu kazanılmış haklar açıkça hedeftir ve bu hedefler en çiğ şekilde parodileştirilip bağlamsızca birer mem’e dönüştürülebilir. “Bu anonimlik kültürü kullanıcıların en karanlık düşüncelerini dile getirdikleri bir ortamın oluşmasına yol açtı. Şaka amaçlı garip pornografi, nerd argosu, kanlı imgeler, intihar ve cinayet düşünceleri, ırkçılık, kadın düşmanlığı bu garip sanal çevrenin karakteristik özellikleriydi. Ancak hepsi de çoğunlukla eğlenceli mem’lerdi.”[1]

 Alt-Right, en karanlık ve saldırgan düşünceleri doğal ve komik öğelermiş gibi yayar. Bu hücumun işlevsel aygıtı olan mem’lerin nasıl kitlelerin dikkatini cezbedip âdeta birer propaganda broşürü gibi iş gördüğünü irdelemek yararlı olacaktır.

Mem’lerin Biçim ve Dili

Mem estetiği bir brikolajdır. Çizgi romandan pastişe farklı anlatım biçimlerinden ilham alıp onları modifiye ederek ortaya çıkarılan eklektik bir propaganda broşürü gibidir. Bağlamından sökülen imgeler faşist bilinçaltının arzusuna göre bir araya getirilip konuşturularak işlevsel hâle getirilir.  Hedef alınan kesimler ilkel bir stereotipleştirme tezgahından geçirilerek aşağılayıcı biçimde deforme edilir. Tarihsel ya da güncel figürler, semboller vs propagandacının arzusuna göre bir araya getirilip renkli ve pejoratif bir görsel evren yaratılır. Hedef alınan kişi/kesim faşist velveleci kitlenin bilinçaltı tarafından hayalî biçimde konuşturulur. Konuşan, tek tek faşistlerin değil total olarak faşizm tarihinin, vulgar bir silsilenin kolektif bilinçaltıdır.

Yazı ve görselin bir arada kullanıldığı bu grafik dil, her bir mem’i tıpkı bir çizgi roman paneli formatında sunar. Üstelik tüm o kopuk kopuk ve tek tasarımlık gibi görünen mem’lerin arkasında bir kompozisyon, bütünlüklü bir anlam evreni vardır. Ortaya konan bu anlatıya göre tüm çelişkiler kaba bir karşıtlıktan türemektedir. Maçist, baskın erkekliğin karşısına kadınsılık, ürkeklik ve güçsüzlük konur. İdeolojik stereotipleştirmeler aslında bu sahte ikilikle bağlantılı olarak “karakterlere” devamlılık sağlar. Artık yaşam mem’leştirilip sahte bir çelişkinin içine hapsedilmiştir. Tüm dünya ve tüm tarih hep aynı sahte ikilik üzerinden okunur. Baskın ve kahramanca bir erillik ile utanç verici bir dişillik. “Chad versus virgin”. Tüm tarihsel çelişkiler bir anda halının altına süpürülüp bu şablona sıkıştırılır. Artık sömürgeciliğe karşı ezilen uluslar yoktur. Patriyarkaya karşı kadın özgürlük hareketleri yoktur. Burjuvaziye karşı emek hareketi yoktur. Tüm insanlık tarihi mem’lerin ikonografisi içinde öğütülerek tanınmaz hale gelir ve maçoluk ile kadınsılığın çatışmasına dönüşür.

Alt-Right mem’leri geçmişin çeşitli sanat biçimlerini yağmalayarak kendine mal eder. “Kurulu düzen” karşıtlığının ironik bir tarzda ve görsel/yazınsal bir grafik dil kullanılarak âdeta dijital bir propaganda broşürü gibi dolaşıma sokulması sol’dan apartılan bir yöntemdir. Biçimin soldan içeriğin sağdan alınıp harmanlandığı bir dil oluşturulmuştur. Biçim ile öz arasındaki bu uyumsuzluk onun dinamizminin de kaynağıdır. Yok edicilik, katliam, zorbalık ve her türden hiyerarşik norm fanatizminden müteşekkil, çoktan yıpranıp demode hâle gelmiş sıkıcı sağ fikriyat böylelikle kendini yenileyerek hâkim kültür karşısında sözümona bir karşı-kültür hâline getirilmiştir. Bu yağma; biçimin soldan, özün sağdan alındığı eklektik bir imge evreni oluşturur. Faşizmin saf, steril, dışarlıklı öğelerle “yozlaşmamış” estetiği bu kez tam bir postmodern pastiş mantığıyla, birbirinden farklı anlatım ve görsel ifade biçimlerini talan edip bir araya getirir. Artık her referans/figür/sembol eski bağlamından sökülüp yeni bir ideolojik bağlama montajlanmıştır. Bu, Alt-Right’ın kutsal ikonografisidir.

İdeolojik Kökler

Faşist ideolojinin alâmet-i farikası olan geçmişe dönük bir “altın çağ” mitini bu çevrimiçi saldırganlık konseptinde de görmek mümkündür. Klasik Avrupa faşizminin Antik Yunan ve Roma’yı âdeta bir “kayıp cennet” olarak yüceltip ortak bir fetiş nesnesi ve aynı zamanda müstakbel devlet formu olarak ortaya koyması gibi Alt-Right da sömürgeci, köleci, kadınların erkeğe hizmet dışında varlık alanı bulamadığı ve kamudan açıkça dışlandığı tarihsel kesiti yüceltip özlem duyar. Bu anlatıya göre ayaklar baş olmuştur ve bu kabul edilemez bir delilik ve dengesizliktir. Eski ayrıcalıklarını kağıt üzerinde de olsa kaybettiğini düşünen beyaz-üstünlükçü Batılıların hınç hareketi olarak zuhur eden bir cereyan söz konusudur. Bu neşeli faşizmin bu kez karşısında güçlü bir uluslararası işçi hareketi yoktur. Hedefinde de Yahudi tefeci sermayedarları bahane ederek işaretleyeceği bir Yahudi ulusu yoktur. Bu asimetrik güç dengesinde yeni nefret objesi çoğunlukla üçüncü dünya ülkelerinden gelen göçmenlerdir. Sosyal devlete, güvenceli çalışma yaşamına, bir bütün olarak “toplum” konseptine hücum eden neoliberal tasallut, belirsizliğe ve kaygıya kapılan kitlelerde bu düşüş döneminin sorumlusunun göçmenler olduğu yönünde kolaycı ve pop bir kanaatin yayılmasına neden olmuştur. Batı ultra-sağı, göçmen emek gücünün işlerini ellerinden aldığı iddiasındadır. Ancak üçüncü dünya göçmenlerinin belli bir refah ve standarda ulaşmış Avrupalı işçinin yapmak istemediği “pis ve ağır” işleri üstlendiği gerçeği ısrarla karartılır. Bu refah ve servet birikiminin dayandığı sömürgeci geçmişin şimdi “istenmeyen sonuçlarıyla” yüzleşiyor olmak, bu tarihsel hikâyenin bir bedeli olmayacağını düşünegelen Batılılar için sarsıcıdır. Yahudiler yerine yeni bir hedef bulunmuş, aynı hikâye ve aynı refleks farklı karakterlerle geri dönmüştür. Örüntü devam etmektedir.

Zenginliğini sömürgeci geçmişine borçlu olan ülkeler şimdi fırlattıkları okun kendilerine döndüğü gerçeği ile yüzleşmek yerine sebep-sonuç dizgesini tersine çevirip beyaz-üstünlükçü sapkın fikirlerin kucağında huzursuzluğunu yatıştırmak isteğindedir. Toplumsal mücadeleler tarihinin ürünü olan ve büyük bir fedakârlık ve direngenlikle elde edilmiş eşitlikçi, anti-sömürgeci, insan onurunu savunulması gereken bir mevzi olarak ele alan fikirler ise “uluslarüstü elitist bir çetenin karanlık planları” olarak tanımlanıp hedef alınır. Proleter kitlelerin mücadele kazanımları oligarşik elitlerin masabaşı planıymış gibi lanse edilerek kitlelerin elinden mücadeleleri bile çalınır. Anti-sömürgeci mücadelenin bizzat sömürgecilerin ardılı olan uluslararası finans-kapital temsilcilerinin, oligarşik zümrenin icadı olduğu gibi irrasyonel ve zorlama bir propaganda toplumun üzerine pervasızca boca edilir. İnsanlığın evrensel kazanımları kitlesel mücadele tarihinden koparılarak bağlamsızca gökyüzünden düşen küreselci bir senaryo gibi ele alınır. Alt-Right’ın sahte muhalifliğinin kendi altına dinamit döşeyen çelişki ve tutarsızlığı da bu çocukça söylem hilelerinde yatmaktadır.

Genel kanı Alt-Right’ın her şeyi parodileştiren, tüm değerleri çekincesizce alaycı bir aşağılama ile hedef alan nihilist bir akım olduğu yönündedir. Ancak bunu böyle ele almak büyük bir karartma olacaktır. “Her şeyin acımasızca aşağılanması ve parodileştirilmesi” değil, karşıt ideolojik kamp olarak gördükleri belirli kesimlere ve değerler toplamına sınırsız hücum, kendi arkaik faşizan anlam ve değer evrenleri için ise sonsuz bir yüceltme söz konusudur. Alt-Right’ın son derece ideolojik, Avrupa feodal dönem toplumunun geleneksel değerler hiyerarşisini güçlendirmek üzerine kurulu, gayet taraflı bir hedef alma stratejisi vardır. Cinsiyet eşitliğine karşı daima patriyarkal hiyerarşi yüceltilir. Her ulusun dünya sahnesinde saygın bir özne olarak yer alması fikrine karşı açıkça ırklar piramidi savunulur. Anti-sömürgeciliğe karşı daima beyaz-üstünlükçü hezeyanlar olumlanır. Burada tüm değerleri havaya uçurma cesareti gösteren, yıkıcı olduğu kadar öz-yıkımdan da yana anarşizan bir cüretten eser yoktur. Karşı karşıya olduğumuz şey; ironik sınır-aşımı konusunda avangard sol hareketlerden apartılmış bir yöntemin faşizan propaganda için araçsallaştırılmasıdır. Ancak onun dinamizmi de tam olarak buradan gelir. Biçimin soldan, içeriğin sağdan alınması. Öz ve biçim arasındaki bu uyumsuzluk ve gerilim Alt-Right’ın çekiciliğinin de nedenidir. Batı dünyasındaki görece eşitliğe yakınsayan haklar karşısında muhalefet ederken kendini bir karşı-kültür gibi örgütler. Tüm biçim, stil ve tavır sistem-dışı karşı-kültür öğelerden yağmalanmıştır. Ancak bu yüzeyi kazıdığımızda altından çıkan şey binyıllık geleneksel tortular, basmakalıp değer yargıları ve hiyerarşik normlardan başka bir şey değildir.

Türkiye’de Alt-Right: Amerikan Usulü Faşizm

Türkiye’de ise bu sahte muhalif pozisyonun buradaki müesses nizamın karakteri ve güç mimarîsi gereği daha da absürtleştiğini söylemek isabetli olacaktır. Her şey âdeta faşizmin kendi kendisinin parodisine dönüştüğü plastik ve zorlama bir performans gibidir. Yurtdışındaki gibi göçmenlere karşı başlatılan gürültü kısa sürede aslî hedefini aniden ve bağlamsızca değiştirmiş, tüm o kaynayan enerjinin, sapıkça nefretin objesi bir anda Kürtler oluvermiştir. Türk Alt-Right’ı yurtdışındaki muadillerine öykünerek başladığı hikâyede Türkiye’nin müesses nizamına göbekten bağlı olmasının bedeli olarak konsept değişimine gitmiş, aslî hedef olarak ülkenin kendi yurttaşını, binyıllardır bu topraklarda yaşayan kadim halklardan birini görmeye başlamıştır. İlginç olan ise; nazizme öykünerek başlatılan bu ırkçı yaygaranın 1930’lar Almanyası’ndaki gibi Yahudi tefeci sermayedarların gücünden duyulan rahatsızlık gibi göstermelik dahi olsa nesnel bir dayanağının olmamasıdır.

Bu kopya nazizm, ezilenler aleyhine tesis edilmiş dehşet verici bir güç asimetrinin her geçen gün devlet aygıtının desteğiyle daha da arttığı bir ülkede yapılmaya çalışılınca ortaya absürt bir faşizm parodisi çıkmaktadır. Evrensel değerlerin sözümona “müesses nizam” tarafından -göstermelik dahi olsa- hukuk yoluyla güvence altına alındığı bir atmosferin izinin dahi olmadığı bir ülkede Amerikan ultra-sağının söylemleri olduğu gibi kopyalanarak çeviri bir vaveyla koparılmaktadır. Sahte bir mağduriyet anlatısı yaratılarak “öz vatanımızda parya olduk” alt-metniyle Kürt halkına dönük dehşet verici bir insan-dışılaştırma, 1930’lar nazizmini bile gölgede bırakacak, dizginlerinden şuursuzca boşanmış histerik bir katliam ve soykırım kampanyası yürütülmektedir. Devlet aygıtının tüm politik söylemine eklemlenerek en ufak yasal engelle karşılaşmadan hayalî, Amerikanvari ikilikler üzerinden kara-komik bir mağduriyet anlatısı örülür. Bu sayede ortalama bir Türk neo-nazisi, kendini o Batılı beyaz homurtunun çemberine eklemleyerek rol icabı da olsa sömürgeci efendileri gibi hissetmek, Batı karşısındaki özenti ve hayranlıkla karışık tarihsel gerilimini bir an olsun telafi etmek ister. Ancak ortada bir bağlam dahi yoktur. Nazilerin anti-semitizm saplantılarının temelinde göstermelik dahi olsa, kendilerince nesnel bir dayanak olduğunu söylemek mümkündür. Irkçılık bu maddi temel üzerinden sözümona meşrulaştırılmıştır. Bu da dönemin Yahudi sermayesinin tüm finans akışını ele geçirdiğine dönük yaygın tevatürdür. Oysa bugün Kürt halkı için benzer bir güçten söz etmek mümkün değildir. Aksine Türkiye işçi sınıfının yarısını oluşturan, inşaat işçiliği, mevsimlik tarım işçiliği, sokak satıcılığı gibi işlerle hayatta kalmaya çalışan, ekseriyetle proletaryanın parçası olan bir halk için benzer nesnel bir durum bulunmamaktadır. Kürt halkı yasal olarak dahi varlığı henüz tanınmamış, hakkında katliam ve soykırım çağrısı yapmanın, her türlü insan-dışılaştırmanın serbest olduğu, soykırım tehlikesiyle burun buruna yaşayan bir halktır. Türk usulü neo-faşizmin elinde bahane olarak dahi kullanabileceği hiçbir argümanı olmadığı için uydurma anlatılarla, yapmacık ve plastik bir çabayla şeytanlaştırılmaya çalışılmaktadır. Tüm bu irrasyonel hücum ve soykırım kampanyaları “neşeli faşizm” konseptine yedirilerek olağanlaştırılmış, gündelik sohbetlerin basit ve alelâde öğesi gibi yaşamın tüm kılcal damarlarına zerk edilmiştir. Karanlık bir tasavvur, neşe ve alaycılıkla renklendirilmiş, yeniden hayata döndürülmüştür. Alt-Right’ın tuhaf dinamizmi de tam olarak bu stratejinden kaynaklanır.


[1] Angela Nagle, “Kill All Normies: Online Culture Wars From 4Chan and Tumblr to Trump and the Alt-Right”, Zero Books, 2017, s. 17