Fütürizm, avangard sanat akımlarının ortalığı kasıp kavurmaya başlamasından daha önce hâlihazırda dolaşımda olan bir kavramdı. Önce Kutsal Kitap kehanetlerine işaret eden teolojik bağlamıyla, sonrasında ise kültürel alanda yenilikçi olan her şeyi kasteden bir gazetecilik deyimi olarak kullanıldı.[1] Ta ki Marinetti’nin 1909’da Paris’te Le Figaro gazetesinde yayımlanan ünlü fütürizm manifestosuna kadar. İtalyan şair Marinetti’nin coşkulu, neredeyse esrik, formundan kurtulup gürül gürül boşalan bir enerjiyle kaleme aldığı fütürizm manifestosu, 20. yüzyılın baş döndürücü teknik ilerlemelerinin büyüsüyle sarhoş olmuş, makineleri, motorları, hızı yücelten, eski dünyaya ait her şeye tiksinti duyan sarsıcı bir metindi.

“Dünyanın görkeminin yeni bir güzellikle zenginleştiğini ilan ediyoruz: hızın güzelliğiyle. Arkasında öfkeyle tıslayan bir yılana benzeyen koca koca kıvrımları olan bir yarış arabası… Kurşun hızıyla ilerlerken kükreyen bir otomobil, Semadirek Nikesi’nden güzeldir.”[2] Marinetti böylece bir Hellenistik dönem antik heykeli ile yarış otomobilini karşılaştırıp bir sanayi ürünü olan otomobili estetik bakımdan daha üstün tutuyordu. Geçmişe ait eserleri muhafaza ettikleri için kütüphaneler ve müzeler ateşe verilmeliydi. Endüstriyel ve kentsel olanın hız ve teknolojiye dayalı yeni estetiğinin insanların duyumsama biçimini de değiştirdiğini, bunun da yeni bir sanat yapma biçimine yol açtığını savunuyordu. Lokomotif, tramvay, uçak, zeplin, elektrikle aydınlanan sokaklar, radyo, transatlantik gemisi, ve her türden makinenin ritmik gürültüsü… Hızın ve devinimin güzelliğiyle yeni çağı ve gelecek günleri coşkuyla sahipleniyor, geleneğe ve eski hantal dünyaya ait ne varsa yıkıp geçme tutkusu, onu savaşı yüceltmeye kadar götürüyordu. Savaşı “dünyanın tek mikrop kırıcısı” olarak tanımlayıp militarizmi, yurtseverliği, anarşistlerin yıkıcı hamlelerini, uğruna ölünecek güzel fikirleri ve kadının aşağılanmasını saygıyla anmak istediklerini belirttiği manifestosunu “kundakçı” olarak tanımladı.[3] Fütüristler kabarelerde ve kapalı salonlarda geceler düzenleyerek, hem resimlerini sergilediler hem de şiirlerini ve bildirilerini okuyup coşkulu söylevlere yer verdiler. Şiirlerini okurken dinleyicilere aşırı sözlerle saldırdılar. Fütürist besteciler makinelerin gürültüsünden oluşan deneysel müzikleri ile dinleyiciyi irkiltmeyi denedi. Tüm bu saldırgan ve deneysel tarzla birlikte atılan siyasî sloganlarla da çoğu gösteri sansasyonel ve olaylı biçimde bitiyordu.[4]
Marinetti’nin savaşı ve yıkımı sınırsız bir tutkuyla yücelten, militarist ve kadın düşmanı fikirleri onu kaçınılmaz biçimde Mussolini’ye ve faşist partiye yaklaştırmıştı. Bu yakınlık İtalyan fütürizminin daima faşizmle anılmasına yol açtı. Oysa Mussolini’yi fütürizme kazanmanın imkânsızlığını anlayınca bu kez devrimci proletarya ile ittifak arayışına girmişti. Birinci Paylaşım Savaşı’nın ardından savaşın yıkıcılığı hiç de heyecanla umulan sonuçları vermemiş, savaşın ve milliyetçiliğin insanları onur kırıcı bir yaşama mahkûm etmek dışında vaat edeceği hiçbir şeyin olmadığı fikri popüler olmaya başlamıştı. 1918-1920 arasında yayımlanan ve siyasal fütürizmin en önemli dergisi kabul edilen Roma Futurista’da Marinetti açıkça sosyalizmde saf tutmuştu. İtalyan fütürizminin öncü ressamı Boccioni ise bir marksistti. Ekim Devrimi’nden sonra Sovyet kültür ve sanatını yöneten Eğitim Komiseri ve sanat eleştirmeni Lunaçarski bir Komünist Enternasyonal toplantısında “İtalya’da Marinetti adında bir entelektüel devrimcinin yaşadığı”ndan bahsetmişti. Bu bilgiyi aktaran tanık ise aynı toplantıya katılan Gramsci’dir.[5]
Rus fütürizmi ise tartışmasız biçimde devrimci komünistlerden oluşmaktaydı. Mayakovski öncülüğündeki Rus fütüristlerinin 1923’te yayımlanan LEF Dergisi’ndeki manifestosunda da geçmişin radikal reddi ve devrimci ruhla uyuşan ödünsüz bir yenilikçilik vardır:
“Bilinçsizce ve bilgisizce, yalnızca siyasetle uğraşmanın sonucu olarak halkın istekleri diye büyükannelerimizden kalma gelenekleri yutturmak isteyenleri vuracağız. Sanatçının çok zorlu işini tatilde dinlenme sayanlara da, tadın kaçınılmaz diktatörlüğünü temel ve ortak idarî kararlar ile değiştirmek isteyenlere de, ruhun sonsuzluğu için idealist açılımları sanatta bir çıkış sananlara da vuracağız.”[6]
Dolayısıyla faşizmle damgalanan fütürizmin aslında hiç de homojen, istikrarlı ve yekvücut bir ideolojik bütünlüğü olmadığını söylemek mümkündür. İtalyan fütürizmi Marinetti’nin faşizan heveslere kapıldığı dönem dışında Bolşeviklere ve sosyalizme daha yakındır. İngiltere’de kadınlara oy hakkı için mücadele eden feministler 1912’de Fütürist Kadınlar Manifestosu’nu yayımlamışlardır ve bu politik tavır açıkça Marinetti’nin bildirisindeki kadınları aşağılayan faşizan tutuma aykırıdır. Rus fütüristleri ise Ekim Devrimi’nin ruhuyla kuşanmıştır ve sosyalizmin yeni toplum inşasına odaklanmış durumdadırlar. Burada tartışılmaya muhtaç olan konu belki de fütürizm ile faşist estetiğin daha en başından doku uyuşmazlığı yaşayan iki farklı anlayış olmasıdır.

Gerek İtalya’da gerekse de Almanya’da faşizmin estetik anlayışı daima Antik Roma ve Antik Yunan’ı yücelten, dönemin mimarî üslûbunu yeniden ayağa kaldırmaya dayalı bir neo-klasik anlayışın anıtsal yapılarla buluşmuş olmasıdır. Geçmişi yücelten bu bakış, fütürizmin geçmişin tüm sanat biçimlerine dair duyduğu tiksintiyle ve hepsini yıkıp geçmek gerektiği yönündeki iddiasıyla taban tabana zıttır. Almanya’da Nazi iktidarında modern sanat bütüncül olarak reddedilip “dejenere” ilan edilmiş, düzenlenen pejoratif sergide modern sanat yapıtları alaycı bir şekilde halk önünde aşağılanmıştır. Antik Yunan sanatındaki gibi idealize edilen kusursuz bedenlere sahip figürler; kahramanlık, aile, çocuk yetiştiren kadınlar, verimli tarlalar gibi temalarla işlenmiştir. Tüm bunlar fütürist resimdeki endüstriyel lirizm, hız öğesi ve tıpkı kübizmdeki gibi nesnelerin yüzeye dağılmasından oluşan tarzın faşist estetik ile bambaşka iki farklı görme ve duyma biçimine işaret ettiğini gösterir. Örneğin İtalyan fütürist resminin öncü ismi Boccioni’nin Ruh Durumları adlı üçlü pano şeklinde tasarladığı eser ne konu ne de üslûp bakımından geçmişe hiçbir referans vermediği gibi fütürist estetiğin en yoğun somutlaşması gibidir. Bir tren istasyonunda birbirlerine sarılıp vedalaşan insanlar, buharlı lokomotifin resmin yüzeyine dağılması ile resmedilmiştir. Trenden çıkan buharlar eğrisel formda yayılarak sarılan insanlara ulaşır ve onların yayılan üzüntüsünün de ifadesi gibidir. Makine, devinim, elektrik direkleri vs şiirsel bir kompozisyonla ve her öğe gerçek görünümü üzerinden soyutlama yapılarak tasvir edilmiştir. Faşist estetik anlayışın Antik Yunan’dan alınan “ideal güzellik”, durağan tasvir ve basit temalarla yüklü resimleriyle hem konu hem de üslûp bakımından tamamen zıt karakterler taşır.
Fütürist estetik ile faşist estetik arasındaki bu kökten doku uyuşmazlığı onların aslında politik olarak da birbirine uyumlanamayacağının işaretidir. Eski toplumsal ilişkileri ve onun ürünü olan, sınıflı topluma ait tüm çürümüş yapıları, ilişkileri, duyma ve görme biçimlerini yıkma arzusu açıkça devrimci bir arzudur. Gramsci’nin fütüristler için dediği üzere; “onlar gayet açık ve keskin olarak çağımızın [….] yeni biçimlerde bir sanata, felsefeye, davranışa ve dile ihtiyacı olduğunu kavramışlardır. Kesinlikle devrimci ve marksist olan bu düşünce onlara sosyalistlerden çok önce doğmuştur.”[7] Dolayısıyla fütürizm savları ve doğası gereği faşizme eklemlenmeye çalıştığı anlarda başarısız olmuştur. Onun estetik anlayışı ve bu anlayışın politik karşılığı kaçınılmaz olarak devrimcidir.
[1] Norbert Lynton, “Modern Sanatın Öyküsü”, Remzi Kitabevi Yayınları, Dördüncü Basım, 2009, s. 87
[2] “Sanat Manifestoları: Avangard Sanat ve Direniş”, Derleyen ve Sunuş: Ali Artun, İletişim Yayınları, Üçüncü Baskı, 2013, s. 102
[3] A.g.e., s. 103
[4] “Modern Sanatın Öyküsü”, s. 88
[5] “Sanat Manifestoları: Avangard Sanat ve Direniş”, s. 58-59
[6] “Modernizmin Serüveni: Bir Temel Metinler Seçkisi”, Hazırlayan: Enis Batur, Sel Yayıncılık, Birinci Baskı, 2015, s. 132-133
[7] “Sanat Manifestoları”, s. 59