
Ortaya çıktığı tarihsel koşullar ve karakteri bakımından Paris Komünü ile Rojava Devrimi daima benzeştirilir. Paris Komünü’nün arefesinde Fransa Prusya İmparatorluğu’nun işgali altındadır ve Paris’te işçiler, yoksul yığınlar Ulusal Muhafızlar etrafında kenetlenerek işgalin ilerlemesine karşı silahlanmış durumdadır. Farklı ülkelerden enternasyonal devrimciler de Paris’i savunmak için komünarlara katılmıştır. Fransız hükümeti bu devrimci basınçtan dolayı Paris’i terk ederek Versailles’a taşınır. Ve komünarlar ortaya çıkan otorite boşluğunu da kullanarak şehri tam anlamıyla ele geçirip “toplumsal ve demokratik cumhuriyet” olarak adlandırdıkları Komün’ü ilan eder. Eski hükümetin kontrolündeki tüm kurumlar ele geçirilir. Bu sayede devrimci özsavunma yoluyla ele geçirilen Paris’te işçilerin özyönetimine dayalı doğrudan demokrasi uygulanır. Halk meclisleri, mahalle komiteleri ve kooperatifler kuruldu. Blanquistler, anarşistler ve diğer sosyalistlerin ideolojik karakterini oluşturduğu komün 72 gün sonra Versailles hükümeti tarafından vahşice bastırılıp kitlesel katliam yapılarak yok edilir. Ancak Komün, Bu kısa ömrüne rağmen toplumsal mücadeleler ve devrimler tarihinin en sıradışı deneyimlerinden biri olarak halklara ilham ve manevi güç vermeye devam ediyor.
Rojava Devrimi de benzer bir savaş ve otorite boşluğu koşullarında ortaya çıktı. 2011 yılında Arap coğrafyasında başlayan isyanlar Suriye’de bir iç savaşa dönüşmüştü. Ülkenin iç sömürgesi konumundaki Rojava’da Kürt güçler ne cihatçı çeteleri ne de Esad rejimini destekledi. Her iki gerici kuvvete karşı üçüncü yolu inşa ederek özsavunma eksenli Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) kurdular. Bu silahlanmış devrimci halk kuvvetlerine karşı yeni bir cephe açmayı göze alamayan Esad rejimi YPG/YPJ tarafından Efrîn, Qamışlo ve Kobanê’den çıkarıldı. 19 Temmuz 2012’de eski rejimden kalma kurumlara ve tarım alanlarına el konularak halk meclisleri ilan edildi. Böylece 21. Yüzyılın ilk devrimi Rojava’da tarih sahnesine çıktı. Kentlerde ve köylerde hızla komünler, meclisler, komiteler ve kooperatifler oluşturuldu. Seçilenlerin halk tarafından geri çağrılabildiği doğrudan demokrasi modeli inşa edildi. Devrime saldırılar ise gecikmedi. 2014 yılında IŞİD çeteleri bölge halklarını katliamdan geçirerek Kobanê’ye kadar ilerledi. Bu karşı-devrim hücumu Halk Savunma Birlikleri’nin tarihe geçecek destansı direnişiyle püskürtüldü. Devrimci halk savaşı konseptiyle silahlı özsavunma birliklerinin etrafında kenetlenen halk büyük bir fedakarlıkla yurt savunmasına katıldı. Kürt halkının büyük direnişi karşısında Uluslararası Koalisyon hava bombardımanıyla Kobanê savunmasını destekleme kararı almak zorunda kaldı. Yurtsever devrimci militanlar tarafından sokak sokak savunularak kurtarılan Kobanê bir direniş sembolü olarak dünya devrimler tarihindeki yerini aldı. Direniş sırasında kadın savaşçıların kahramanca öncülük edip cihatçı çeteleri telef etmesi tüm dünya kamuoyunun büyük ilgisi ve hayranlığıyla karşılandı. Bu aynı zamanda bir kadın devrimiydi. Dünyanın pek çok yerinden farklı uluslardan enternasyonal devrimciler, anarşistler ve sosyalistler Rojava’ya gelerek Kürt savaşçılarla cephede omuz omuza savaştı.

Her iki devrimde de savaş konjonktüründe ortaya çıkan iktidar boşluğu, bu boşluğun silahlanmış öncü güçler tarafından doldurulması, geniş emekçi halk yığınlarının silahlanıp bu devrimci oluşum etrafında kenetlenmesi, enternasyonal savaşçıların katılımı ve kadınların öncülüğüyle kontrolü ele geçirme, özyönetim ve doğrudan demokrasiye dayalı bir model örgütleme, halk meclisleri ve kooperatiflerle yeni toplumu inşa etme gibi şaşırtıcı derecede benzerlikler bulunmaktadır. Ancak Rojava’nın 19. yüzyılın sanayileşen kentlerinden olan Paris gibi gelişmiş kurumları, kent proletaryası, fabrikaları yoktu. Esad rejiminin iç sömürgesi konumundaki bölge, Kürtlerin yurttaş dahi sayılmadığı bir buğday deposu gibi görülüyordu ve sanayi tesisi yok denecek kadar azdı. Ağır iç sömürge koşullarından sonra Devrim’in önünde Rojava’yı yeniden inşa etmek gibi zorlu bir görev durmaktaydı. Eski rejimden devralınan maddî ya da kültürel hiçbir birikim ve ilerici mekanizma yoktu. Devrim halkın kendi mücadele birikimine yaslanıyordu. Bu, Rojava’da 1980’li yıllardan beri illegal biçimde örülen devrimci yurtsever kültürdü. Dolayısıyla dönemin gelişmiş sanayi şehri ve aynı zamanda bir başkent olan Paris ile karşılaştırıldığında Rojava’nın devasa bir dezavantajlar yığınına sahip olduğu görülür. Tüm bunlara ve hâlâ sürmekte olan karşı-devrim saldırılarına rağmen yeni bir yaşam inşa etme deneyimi büyük fedakârlık ve kararlılıkla devam etmektedir. Devrim’den sonra inşa edilen yeni toplumun yapısal haritasını kısaca ortaya koymak Rojava’da ne olup bittiğini anlamak için ufuk açıcı olacaktır.
İdarî Yapı
Rojava’da toplumsal örgütlenme komünler, komünlerin birlikteliğinden oluşan konseyler (bajarok’lardan oluşan ilçe/mahalle konseyleri ile birkaç bajarok’un bileşimden oluşan ve bajar denen kent konseyleri) ile bu konseylerin birliği olan kanton’lardan oluşur.[1] Bu kantonların üst birlikteliği ise demokratik konfederalizm’dir. Bu hiyerarşik olmayan ağ, özerk yönetimin yapısal iskeleti gibidir.
Rojava’da toplumun çekirdeği komünlerdir. Her komün bir dayanışma ve üretim kolektifi gibi iş görür. “Öcalan’ın tanımına göre komünler, insanların dayanışma içerisinde olabildiği, kendi kendine yeten yerel özerk birimler ve en küçük toplumsal forumlar şeklinde örgütlenmelidir. Komünlerde özel mülkiyet yoktur ve komün üyeleri birbirlerinin ihtiyaçlarının farkında olarak ellerinde varolan imkânları komünün ortak kullanımına sunmalıdır.”[2] Neredeyse tüm köy ve mahallelerde komün merkezleri görmenin mümkün olduğu Rojava’da bu temel toplumsal birime katılım özgür iradeye dayalıdır. Halkın geniş katılımının gözlendiği bu dayanışma ağları arasında çok sayıda kadın ve gençlik komünü de bulunur. Her komüne bağlı savunma, eğitim vb komiteler vardır. “Komün üyelerine komünlere bağlı kooperatiflerde iş imkânı sağlama, sağlık ve psikoloji alanlarında eğitim devreleri düzenleme ve komün üyelerinin kendilerini koruyabilmeleri için temel silahlı savunma eğitimlerinin verilmesi bu tür komünlerde yapılan en temel ve yaygın çalışmalar arasında sayılabilir.”[3] Komünlerde bulunduğu bölgenin etnik/dinî çeşitliliğine göre farklı milliyet ve inançtan Rojavalılar bir arada yer alır.
Yugoslavya’daki adem-i merkeziyetçi ve özyönetim pratiklerinden, Paris Komünü ve pek çok işçi hareketindeki özyönetim mirasından ilham alarak bunu ileriye taşıyan Rojava’da halkın karar alma süreçlerine doğrudan katıldığı, kamusal müzakere ve politik örgütlenmenin bir gündelik hayat pratiğine dönüştürüldüğü bir model söz konudur. Liberalizmin gerici temsilî demokrasi anlayışına karşı, halkçı doğrudan demokrasi uygulanmaktadır.
Üretim İlişkileri ve Ekonomi
BAAS rejiminin Suriye’nin buğday ambarı olarak görüp bir iç sömürge olarak konumlandırdığı Rojava’da Devrim öncesine ait sanayi tesisi yok denecek düzeydedir. Yeraltı ve yerüstü kaynakları Şam oligarşisi tarafından sömürülmüş, bölge halkına da ya devlete ucuza satmak zorunda olduğu buğday ekimi ya da sınır kaçakçılığı gibi işler bırakılmıştır. Üretilen tahılın işlenmesini sağlayacak tesisler özellikle Rojava dışına yapılarak bölgenin sanayileşmesi engellenmiş, merkeze bağımlı kılınmış, ürün çeşitliliği yasaklanmış ve salt tahıl tedarikçisi konumuna sıkıştırılmıştır. 1970’lerin başında “Arap Kuşağı” projesiyle Kürt çiftçilerin topraklarına el konulmuş ve rejim tarafından silahlandırılan işbirlikçi Arap aileler bu topraklara yerleştirilmiştir. Bu sayede hem Kürt emekçiler mülksüzleştirilmiş hem de bölge demografik müdahalelerle Araplaştırılmaya çalışılmıştır. Devrim’den sonra özerk yönetim etnik çatışmaların önüne geçmek amacıyla bu toprakları geri almak ya da Arap aileleri geri göndermek gibi yollara başvurmamayı seçmiştir.[4] Devrim’in ardından bölgede pek çok üretim ve altyapı tesisi inşa edilmiş, tarımda ürün çeşitliliğine geçilmiş, ekolojik üretim olanakları araştırılmış ve yeraltı zenginlikleri gerçek sahibine yani Rojava halkının hizmetine sunulmuştur.
Özel mülkiyet hakkı tanınmakla birlikte, Devrim’le birlikte eski rejimden kalan ve özerk yönetimin el koyduğu kamu arazileri emekçi halkın kolektif üretimde bulduğu kooperatiflere dağıtılmıştır. Bu kooperatifler de komünlere bağlıdır. Serbest piyasa yerine değişim değerinin kullanım değerinin önüne geçmediği dayanışmacı, sosyal bir pazar oluşturmak hedeflenmiştir. Dayanışma ve kolektivizmin egemen olduğu komünal bir ekonomik model kurma hedefinin tam anlamıyla başarıya ulaşmasının önündeki en büyük engel ise ambargolardır. Özerk yönetimin statüsü tanınmadığı için bu ambargolar hâlâ iktisadî yaşamı ve hedeflenen modelin kurulmasını sekteye uğratmaktadır.[5] Genel olarak kooperatiflerin bölge ekonomisinin can damarı ve temel birimi olduğunu söylemek mümkündür.
Eğitim
BAAS rejiminin inkâr üzerine kurulu, tekçi, Arap şovenizmine dayalı sığ eğitim anlayışı terk edilerek sağlıklı bir sosyalleşmeye dayalı, halkçı, kolektivist ve yurtsever değerlerin ön planda tutulduğu, özsaygısı yüksek nesiller yetiştirmeyi amaçlayan yeni bir eğitim anlayışı hedeflenmiştir. İlkokuldan üniversiteye, nüfus yoğunluğuna göre Kürtçe, Süryanice ve Arapça eğitim verilmektedir. Gerici BAAS döneminden kalma kız çocuklarını evlendirme ve çok eşlilik gibi adetler Devrim’den sonra yasaklandığı için özellikle kız çocukları için çok daha güvenli ve özgür bir alan yaratılmıştır. Eski rejimden kalma altyapı sorunları olan eski binalar özerk yönetimin kısıtlı imkânları ile bakımdan geçirilip hâlâ kullanılmaktadır. Rojava’nın statü sorunundan dolayı otonom bölgedeki okulların diplomasının ne Suriye’de ne de uluslararası alanda tanınırlılığı vardır. Bu durum kimi kesimleri Qamışlo ve Hesekê’de az sayıda da olsa bulunan rejime bağlı okullara gitmeye yöneltmektetir.[6]
Rojava’da demokratik ulus paradigmasının halkla bütünleşmesini sağlayan en önemli kurumlar ise Akademilerdir. Rojava’daki güvenlik birimi olan Asayiş’te, kanton hükümet kurumlarında, halk meclislerinde, komünlerde çalışan kişiler ile ilköğretim okullarında ders veren öğretmenler için eğitim programları hazırlanarak, devrimin perspektifinin tüm toplumsal yaşama sağlıklı ve doğru biçimde yayılması amaçlanmıştır. Ancak bu akademiler tüm halka açıktır. Eğitim geçmişine bakılmaksızın tüm yurttaşlar buradaki derslere katılabilir. Bu akademilerdeki programların içeriği Ortadoğu, Suriye ve Kürdistan tarihi, güncel siyasal gelişmeler, demokratik ulus ve demokratik özerklik, insanlık tarihi, jineolojî ve kadın tarihi gibi derslerden oluşmaktadır.[7] Bu sayede Devrim’in taşıyıcısının bizzat toplumun kendisi olması amaçlanır. Bürokratik, tepeden inme propaganda yerine gündelik yaşama yayılmış ve tüm halka yayılan bir süreç benimsenmiştir.
Bugün Rojava Devrimi, Paris Komünü’nün kısa ömrüyle aynı yazgıyı taşımamak için çokça yol almış gibi görünüyor. 2018 Efrîn işgali, üretim tesislerini ve altyapıyı hedef alan sayısız bombalamalar, sivillere dönük saldırılar, kimi istihbarat servislerince uyuşturucu ve ajanlaştırma faaliyetlerinin kök salmaya çalışması birer karşı-devrim saldırısı olarak Devrim’i boğmaya uğraşmaktadır. Uluslararası sistem tarafından ülkenin HTŞ çetelerine teslim edilmesiyle Rojava için tehlikeli koşulların daha da katmerlendiğini söylemek mümkündür. Ancak tam da bu nedenle direniş de bir o kadar dinamizm kazanmıştır. Geçen yıllar içinde ABD’nin özerk yönetimin statü sahibi olmasını engelleyecek bir Ortadoğu politikası benimsemesi ise devrimi boğmak isteyen güçleri fazlasıyla cesaretlendirmiştir. ABD ve Rusya’nın Efrîn işgaline onay vererek Rojava’yı salt “cihatçı çetelere karşı savaş” konseptine sıkıştırmak istemesi, özerk yönetimi bölgesel-emperyal güçler için açık hedef hâline getirmiştir. Ancak Rojava’da Devrim hiçbir zaman olmuş bitmiş bir vaka olarak görülmeyip bir toplumsal inşa meselesi olarak kavranmaktadır. Ve her an yeni bir yaşam inşa etme pratiği temel varlık gerekçesi olarak benimsenmiştir. Dünyada çağdaş komünalizmin uygulandığı ilk ve tek yer olması nedeniyle insanlığın en sıradışı deneyimlerinden biri olarak tüm dünya ilerici kamuoyu tarafından ilgiyle takip edilmekte ve pek çok enternasyonalist sosyalist, anarşist çevre tarafından desteklenmektedir. 21. yüzyılın bu ilk devrimi tüm saldırılara karşın ayakta ve bir kuzey yıldızı gibi insanlığa yol göstermeye devam ediyor.
Hejar C. Avesta
[1] Necmettin Türk- Joost Jongerden, “Dekolonizasyon Tarımı: Rojava’da Tarımın Yeniden İnşası Yoluyla Kolonizasyona Meydan Okumak”
https://kurdarastirmalari.com/yazi-detay-oku-357
[2] Yasin Duman, “Rojava: Bir Demokratik Özerklik Deneyimi”, İletişim yayınları, 2016, s. 87-88
[3] A.g.e. s. 88
[4] Necmettin Türk- Joost Jongerden, “Dekolonizasyon Tarımı: Rojava’da Tarımın Yeniden İnşası Yoluyla Kolonizasyona Meydan Okumak”
https://kurdarastirmalari.com/yazi-detay-oku-357
[5] Mesut Karataş, “Devrim ve Rojava”, Demokratik Modernite dergisi, sayı:45, s. 101
[6] A.g.e.
[7] Yasin Duman, “Rojava: Bir Demokratik Özerklik Deneyimi”, İletişim yayınları, 2016, s. 101-103